Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Nazım Hikmet’in söyleyecek sözü, Şeyh Bedreddin’in söylenmiş sözü vardı - Gerçeklik tuzla buz

Mehmed Mazlum Çelik...



Tarih 19.YY başlarında kendisi bir disiplin olarak ele alınana kadar edebiyat içerisinde bir alt dal olarak değerlendiriliyordu.[1] Öte yandan tarih; edebiyattan ayrılıp kendisi bir disiplin olmasına rağmen edebiyat ile olan bağını hiçbir zaman koparmadı, ondan beslendiği gibi edebiyat içinde de tarih kurmacanın oluşturulmasında önemli bir kaynak olarak kullanılmıştır. Edebiyat bilhassa roman, tiyatro ve şiir dallarında tarih disiplininden çokça istifade etmiş, kurmacanın içerisinde tarihi olaylar ve kişilikler kullanılmıştır.

Nazım Hikmet bir dünya görüşüne sahip büyük bir edebiyatçı olarak edebiyatın sınırları içerisinde tarih disiplininden yararlanmıştır. SeçtiÄŸi karakter Simavne Kadısı Åžeyh Bedreddin, Nazım Hikmet tarafından bir destan karakterine dönüştürülene kadar Osmanlı Tarihi içinde Fetret Devri olarak nitelendirilen zaman diliminde siyasi nitelikli bir isyana kalkışmış bir din adamı olarak anılmaktaydı. Nazım Hikmet’in destanını kaleme almasından sonra özellikle Marxist tarih anlayışı literatüründe Åžeyh Bedreddin hakkında onlarca tarihi eser, birçok ÅŸair yeni ÅŸiirler[2], roman[3] ve tiyatro eserleri[4] yazıldı. 1980’li yıllara geldiÄŸimiz vakit Åžeyh Bedreddin

İmgesi Marksist literatürün kalıplarını kırmış, muhafazakâr edebiyat ve tarih anlayışı içinde de tartışılmaya başlanmıştır.[5]

Nazım Hikmet’in Simavne Kadısı Åžeyh Bedreddin Destanı Ã¼zerinden edebiyat ve tarih disiplinlerinin birbirlerinden nasıl yararlandıkları, Nazım Hikmet’in tarihi bir ÅŸahsiyeti ele alırken gerçekliÄŸe ne ölçüde sadık kaldığı, kurmaca bir esere dâhil ettiÄŸi tarihi bir kiÅŸiliÄŸi kendi ideolojik tezinde nasıl ÅŸekillendirdiÄŸi tartışma konusudur.

Nazım Hikmet’in söyleyecek sözü, Åžeyh Bedreddin’in söylenmiÅŸ sözü vardı. Ä°kisi belki farklı kelimeler kullanıyordu; ama aynı sorunlardan mustariptiler. Nazım Hikmet çağını kavramış çılgınlıklar zincirini yırtıp atacak bir soluk arıyor, sözlerinin kendi toprağında karşılık bulmasını arzuluyordu. Oysa kelimeleri bu topraklara çok uzaktı, onun yüreÄŸinde patlayan devrim, zulme baÅŸkaldırma arzusu Anadolu’nun yoksul insanı için tehlikeli bir moskof oyunundan öteye gitmiyordu. Bu uÄŸurda hapse düşmüş, bedel ödemiÅŸti; ama uÄŸruna dövüştüğü insanlara kavgasını anlatamıyordu. Nazım Hikmet’in sesini ulaÅŸtırabilmesi, kelimelerini muhatabına idrak ettirebilmesi için insanların benimseyebileceÄŸi tarihi bir ÅŸahsiyet bulması ancak Simavne Kadısı Åžeyh Bedreddin ile mümkün olacaktı. Nazım Hikmet, Åžeyh ile tanışmasını ÅŸu sözlerle anlatmaktadır;

Ä°lahiyat fakültesi tarihi kelam müderrisinin 65. Sayfasını açtım yine. Cenevizlilerin sır kâtibinden bir iki satır ancak okumuÅŸtum ki başımın aÄŸrıları içinde kulağıma bir ses geldi. Bu ses şöyleydi: ‘Gürültü etmeksizin denizin dalgalarını aÅŸarak senin yanında bulunuyorum.”[6]

Nazım Hikmet’in dünya görüşünü karşısındaki muhatabına en etkili biçimde ulaÅŸtırabileceÄŸi enstrümanı bulmuÅŸ, Åžeyh Bedreddin üzerinden kendi kavgasını aslında tam olarak kendisini anlatacaktır. Bundan sonra Bedreddin üzerine yazacağı her satır kendi devrimi ve mücadelesine hizmet edecek, kendisinden yaklaşık 600 yıl önce yaÅŸamış tarihi bir ÅŸahsiyeti konuÅŸturmaya baÅŸlayacak ve Nazım Hikmet’in mücadelesinin bir neferi olacaktır.

Edebiyat, tarihten faydalanırken bunu çeÅŸitli amaçlarla yapabilir. Bunu yalnızca edebi bir zevk olarak yapabileceÄŸi gibi, Nazım Hikmet örneÄŸinde olduÄŸu gibi belli bir dünya ideolojisinin propagandası için de kullanabilir. Nazım Hikmet’in Åžeyh Bedrettin’i konuÅŸturmaya baÅŸladığı anda Åžeyh, tarihin tozlu sayfalarından sıyrılıp yeniden hayat bulmuÅŸtur. Nazım Hikmet edebiyatın özdeÅŸim kurma gücünden sonuna kadar yararlanmıştır. Okur, onun satırlarında karşılaÅŸtığı Åžeyh Bedreddin ile asırlar önce bir isyan neticesinde hayatını kaybetmiÅŸ Åžeyh Bedreddin arasında büyük farklar bulur. Okur kendisini Åžeyh ile özdeÅŸleÅŸtirmekte, Åžeyh’in kutsal savaşı ve zulme karşı direniÅŸi okuyucunun kendi hayatında da bir bilincin oluÅŸması ve çevresine karşı idrakinin güçlenmesine vesile olacaktır.[7] Bu idrak ve bilincin oluÅŸturmasıyla Nazım Hikmet kendi mücadelesi ve Åžeyh Bedreddin ile benzerlikler kurarak kendi ideolojik tezinin okur tarafından da benimsenmesini saÄŸlayacaktır.

Nazım Hikmet tarihi bir kiÅŸiliÄŸi kendi ideolojik tezinin anlatısında araçsallaÅŸtırdığını belirttik. Nazım Hikmet bunu yaparken tarihi gerçekliklere ne kadar baÄŸlı kaldığı ve fikri temayülleri Åžeyh Bedreddin’in fikri temayülleri ile ne kadar örtüştüğü ise irdelenmesi gerekmektedir.

Åžeyh Bedreddin’in Fikri Temayülü

Tanrı dünyayı yaratmış, insanlara bahÅŸetmiÅŸtir. Erzak yiyecekler, hayvanlar toprak ve bütün toprak mahsulleri toplumun müşterek mallarıdır. Ä°nsanlar, yaratılış ve tabiat itibariyle eÅŸittirler. Birinin servet toplayıp biriktirmesiyle diÄŸerleri ekmeÄŸe muhtaç konumadüşmektedirler. Yârin yanağından gayri her ÅŸey insanların ortak malıdır. Ben senin emlakine tasarruf ettiÄŸim gibi sen de benim emlakime tasarruf edebilirsin”[8]

 Varidat’ın üzerinde yapılan son araÅŸtırmaların hiçbir nüshasında bulunmayan ve Åžeyh Bedreddin’e atfedilen bu ifadeler Marksist yazarların Bedreddin ile ilgili yazılarında temel dayanak noktası olmuÅŸtur. Nazım Hikmet de olayı bu çerçevede ele almış hatta bunu baÅŸlatan kiÅŸi olmuÅŸtur. Nazım Hikmet’e göre Åžeyh toplumcu bir insandır. Bu olayın izahı ancak üretim iliÅŸkilerinin doÄŸurduÄŸu sınıfsal çatışmayla mümkündür. Olay 15. Yüzyılda geçen bir köylü ayaklanmasıdır. Birlikte yaÅŸama coÅŸkusudur. Bir halk hareketidir, düzene baÅŸkaldırmadır. Bunlar Nazım için yeterli argümanlardır, artık buradan hareketle öyle bir Åžeyh Bedreddin portresi çizilir ki çaÄŸları aÅŸan, mekâna sığmayan bir kahraman vardır. Ãœstelik bu kahraman Nazım Hikmet’in uÄŸruna dövüştüğü deÄŸerler ile o kadar ortak paydaya sahiptir ki, Nazım Hikmet ile çaÄŸdaÅŸ olsa Nazım’ın yerine hapiste o yatacaktır. Nazım Hikmet, kendisine yöneltecek ‘fikri ideolojiyi fazlasıyla ön plana çıkarıp eseri beklenmedik yerde duygusallığa ve ideolojiye mahkûm etmektedir’ eleÅŸtirilerini önceden tahmin etmişçesine ÅŸu notları kaleme almıştır;

“Åžimdi ben bu satırları yazarken, Vay kafasıyla yüreÄŸini ayırıyor; vay tarihsel, sosyal, ekonomik ÅŸartları kabul eder amma, yüreÄŸim yine yanar diyor. Vay, vay Marksist’e bakın… gibi laflar edecek olan bazı sol geçinen delikanlıları düşünüyorum… Marksist, bir makine adam, bir robot deÄŸil, etiyle kanıyla sinir ve kafası ve yüreÄŸiyle tarihi, sosyal, komple bir insandır.”

Kitabın ilerleyen safhasında ise Bedreddin’in idam sahnesi onun kurmaca bir kiÅŸiliÄŸin nasıl fikri bir kahramana dönüşerek esere ve Nazım’ın ideolojisine kaynaklık ettiÄŸine ispat mahiyetindedir;

“Mademki bu kerre maÄŸlubuz

Netlesek, neylesek zaid

Gayri uzatmam sözümü

Mademki fetva bize aid

Verin ki basak bağrına mührümüzü[9]

Fakat burada hem tarihi anlamda hem kurmaca anlamda anlaşılmayan bir nokta vardır. Başından beri hak, adalet ve eÅŸitlik adına kıyama kalkmış olan ya da hak olduÄŸu söylenen ve bundan dolayı etrafına on binleri toplayan Åžeyh Bedreddin’in kendi idam kendi idam fetvasına neden mühür bastığıdır. Bu aynı zamanda Åžeyhi zındıklık- mülhit diye tanımlayanların tezinin bir kabulü gibi görülebileceÄŸi gibi Bedreddin’in kendisinin de isyandan dolayı piÅŸman olduÄŸu manasın de gelebilir. Nazım Hikmet ‘in geçmiÅŸi geleceÄŸe uyarlama çabası bunun gibi bazı sorunları beraberinde taşımakla birlikte

Nazım Hikmet’in Åžeyh Bedreddin’i ele alışında tarihi gerçeklikle yaÅŸadığı problemleri tespit eden diÄŸer yazarlardan biri de Nurullah Ataç’tır. O da Nazım’ın Bedreddin’i ele alış ÅŸeklinde sorunlar olduÄŸunu hayatının yalnızca belli bir döneminin kurmacaya dahil edilmesiyle baÄŸlamdan kopartılmış bir gerçeklikten bahsederken su ifadeleri kullanmaktadır;

“Åžeyh Bedreddin Destânı’nın, bütün meziyetlerine raÄŸmen, bence bir de büyük kusûru var: eksik; Åžeyh Bedreddin ile Börklüce Mustafa’nın hayatlarının yalnız son yıllarını, «action» ve maÄŸlûbiyet yıllarını gösteriyor. O adamların nasıl yetiÅŸtiklerini, düşüncelerinin teÅŸekkülünü görmüyoruz; bunun için de kitabı okurken onların ÅŸahıslarına deÄŸil, ancak şâirin tasvir ve anlatma kuvvetine alâka duyuyoruz. Nâzım Hikmet, Destân’a bir birinci kısım yazarsa, güzel olan eserini mükemmelleÅŸtirmiÅŸ olur. Bunu hem fikirlerine, hem de kendi ÅŸahsına borçludur.”[10]

Nurullah Ataç’ın yaptığı eleÅŸtiri doÄŸru fakat eksiktir. Iskaladığı nokta ÅŸuydu ki Nazım Hikmet’in Åžeyh Bedreddin’i ele alış amacı onu etraflıca ve tarihi gerçekliÄŸe baÄŸlı kalarak iÅŸlemek deÄŸil, kendi tezine hizmet edebildiÄŸi ölçüde yararlanmaktır. Nesnellik kaygısı bulunmayan ÅŸair, kendi yaratıcı muhayyilesinin peÅŸinden giderek tarihin bütünselci yaklaşımı yerine zihnindekine uygun insan teki ve bir devrimci olarak yeni bir Åžeyh Bedreddin inÅŸa etmiÅŸtir.

Nazım, Åžeyh’te kendini Gördü ve Yansıttı ya Gerçek Åžeyh Kimdi?

Åžeyh Bedreddin, devlet ideolojisiyle çatışmış ve onun bütün ideolojik aygıtlarına karşı çetin bir savaÅŸ vermiÅŸtir. Bundan dolayı Osmanlı’nın resmi tarih ideolojisi tarafından hep dışlanmış ve fikirleri tehlikeli bulunmuÅŸtur. O devlete isyan etmiÅŸ bundan dolayı asılmıştır. AşıkpaÅŸazade; Åžeyh’in kendisini peygamber ilan ettiÄŸini ve müritlerinin isyanının devletin bekasını ciddi ÅŸekilde tehlikeye attığını kaydetmektedir.

Åžeyh Bedreddin, Osmanlı tarihinin siyasal ve sosyal anlamda en çalkantılı dönemlerinden biri olan Fetret Devri’nde, kimliÄŸinde birbirinden farklı özellikleri bir arada bulunduran bir özellik taşımaktadır. Åžeyh Bedreddin, resmî ideolojiye karşı gelmesi dolayısıyla siyasî, bir isyan çıkarmasıyla toplumsal, ünlü bir fıkıh âlimi ve mutasavvıf olmasıyla dinî ve hukukî (Varidat yazarı) açıdan önemli bir ÅŸahsiyettir.

Nazım Hikmet’in inÅŸa ettiÄŸi ÅŸahsiyet onun ruhunun, gönlünün ve zihninin ürünüdür. Tıpkı Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde anlattığı Åžeyh Zamani gibi. Hayri Ä°rdal ve diÄŸer karakterlerin bire bin katarak anlattığı Åžeyh Zamani üzerine birçok haber, araÅŸtırma ve kitaplar yazılır. Hatta geriye dönük olarak tarih Åžeyh Zamani için yeniden tasarlatılıp yazılmaya baÅŸlanır oysa Åžeyh Zamani diye bir karakter tarihte hiç olmamıştır. Nazım Hikmet’in Åžeyhi ise tarihte yer alsa da bir kiÅŸilik olarak; onun tasavvur ettiÄŸi gibi devrimci bir mücadele fikriyle toplumcu bir siyaset güttüğü mevzuu tartışmalı bir alandır. Sonrasında Nazım’ın Åžeyh’i üzerine yazılan çoÄŸu Marksist tarihi ideolojisine dayanan vesikaların geçerliliÄŸi de baÅŸka bir tartışma konusudur.

 



[1]Suçkov, Boris. Gerçekliğin Tarihi. İstanbul: Doruk Yayınevi, 2009 Syf.63-70

[2]Yavuz, Hilmi. Büyüsün Yaz. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1992.

[3]Toy, Erol. Azap Ortakları. İstanbul: Cumhuriyet Yayınları, 2008.

[4]Asena, Orhan. Toplu Oyunları 3 / Simavnalı Şeyh Bedreddin-Atçalı Kel Mehmet-Tanrılar ve İnsanlar (Gılgameş). İstanbul: Mitos Yayınları, 2010.

[5] Yüksel, Müfid. Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin. İstanbul: Yarın Yayınları, 2002.

[6] Nazım, Hikmet. Simavne kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı. İstanbul: Dost Yayınları, 1968. Syf.226

[7]Felski, Rita. Edebiyat Ne İşe Yarar. İstanbul: Metis Yayınları, 2010. Syf. 74 -88

[8] Eyüpoğlu, İsmet Zeki.Şeyh Bedreddin ve Varidatı. İstanbul: Derin Yayınları 1988, Syf.45

 

[9] Age. Syf. 257

[10] GÖLPINARLI, Abdülbâki. SIMAVNA KADISİOĞLU ŞEYH BEDREDDİN. İstanbul: Eti Yayınevi, 1967. Syf 9-10-11

 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.